14 Eylül 2017 Perşembe

Hukuk Fakültelerinin Cinsiyeti Üzerine

Türkiye’de cinsiyet ve hukuk dediğimizde aklımıza ilk gelen, cinsiyetçi mahkeme kararlarıdır. Bu tür dersleri verenler bilirler; Türkiye’de bu konuda her hafta yeni bir malzemeyle tartışma açmak mümkündür. Ama mahkemelerin bu cinsiyetçi ya da cinsiyet-duyarsız yaklaşımlarına odaklanmadan önce çuvaldızı batırmamız gereken esas yer akademi ve özelde hukuk fakülteleridir. Çünkü hukuk fakülteleri cinsiyet duyarlı ve eşitlikçi bir bakış açısı farkındalığı yaratmamakla kalmayıp bu tür mahkeme kararlarının verilebilmesine yol açan zihniyetin taşıyıcısı olma rolüne de sahipler.
MURAT ALTINDERE




Hukuk fakültelerinin cinsiyetine farklı açılardan bakmak mümkün. Ben akademik kadroların cinsiyetinden başlayıp eğitimin ve eğitim yönteminin cinsiyetine doğru bir yol çizmeyi tercih ettim. Ama bulunduğum yerden hukuka bakış açısı, hukuk alanındaki bilgi üretim süreçleri ve eğitim arasındaki ilişkiselliği gözden kaçırmamak adına, feminizm, hukuk ve hukuk eğitimi ilişkisinden kısaca bahsetmekle başlayacağım. Çünkü hukuk fakültelerinin dokusunu belirleyen temel unsurlardan biri, ana akım olarak varlığını koruyan hukuki pozitivizmdir. Hukuki pozitivizmin en önemli öncüllerinden biri ise hukukun ahlak, siyaset gibi alanlardan bağışık, özerk bir alan olduğu iddiası ve hukukçunun norma odaklanması gerektiği vurgusudur. Bu anlayışın eğitimdeki sonucu eğitimin de norm odaklı olmasıdır. Bir diğer kabul ise hukukun ve hukuk hakkında üretilen bilginin nesnel, tarafsız, öznellik dışı olduğu yönündeki iddiadır ve bu iddia da eğitimin şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu kabullere yöneltilen eleştirilerin ve hukuki pozitivizmin kendi içinde geçirdiği dönüşümün hukuk eğitiminde yansımasını bulmak güçtür; hukuki realizm, eleştirel hukuk çalışmaları ya da feminist hukuk kuramı, açılan birkaç seçmeli ders dışında, müfredata etki edememiştir. Oysa hukuk ve ideoloji arasındaki ilişkinin vurgulanması eğitim modelinde dönüşüme yol açabilecek bir bakış açısıdır. Bu bakımdan ataerkil düzenin hukuk sistemine yansımalarını inceleyen ve eleştirel hukuki düşüncenin özgül bir türü olarak değerlendirilebilecek[1] feminist hukuk kuramının hukuk eğitimine yönelik bilgi üretmesi son derece önemlidir.

Feminist hukuk kuramına genel olarak bakıldığında birinci dalga feminizmin şeklî liberal eşitlik anlayışının feminist hukuk çalışmalarına yansıması norm odaklı çalışmalar olmuşken ikinci dalga feminizmin etkisiyle ataerkil düzene işaret edilerek normların görünüşte nötr olmasının eşitsizliği ortadan kaldırmadığı, sadece görünmez kıldığı[2] gerçeği karşısında eşitsizliklere duyarlı feminist yasa yapma sürecine[3] ve normların cinsiyetçi yorumlanması sorununa odaklanılmıştır. Bu bakımdan feminist hukuk kuramının nüvelerini birinci dalga feminizmde bulmak mümkünse de asıl gelişme ikinci dalga feminizmle olabilmiştir.[4] Bu tür akademik çalışmaların varlığına karşın hukuka feminist yaklaşımın hukuk eğitimine yansıması çok az ve geç olabilmiştir. 

Akademisyenlerin cinsiyeti

Kadın doğmanın kendisi feminist ya da cinsiyet duyarlı bir bakış açısını beraberinde getirmeyebilecekse de kadın akademisyen oranı akademide kadınlara ayrımcılık yapılıp yapılmadığı adına bir gösterge olacaktır. Bunun dışında akademik unvanlar bakımından kadınların nerelerde olduğu da bir başka göstergedir. Aşağıdaki tablolarda çarpıcı biçimde görüldüğü gibi, ÖSYM verilerine göre, 2012-2013 yıllarında hukuk fakültelerinde araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi kadrolarının %53'ü kadınken, yardımcı doçentlerde bu oran %34’e, doçentlerde %31’e, profesörlerde %19’a düşmektedir. Her ne kadar bu rakam akademide kadınların arttığı anlamına gelebilecekse de 2001-2002 yıllarında da durumun çok benzer olması bu analize imkan tanımamaktadır. Bu durumda şunu söyleyebiliriz: İstihdam alanında, pek çok alanda olduğu gibi, kadınlar unvan olarak akademinin “alt” sıralarında daha çoklar ve bir kısmı yükselmeden bu sayılardan çıkmış. Peki sayı olmanın ötesinde fakültelerdeki bu kadınlara ne oluyor? 

MURAT ALTINDERE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder