10 Ekim 2017 Salı

'Tokat' soruşturmasında yeni gelişme

Işık Eyigüngör, Aziz Yıldırım ile uzlaşmak istemediğini savcılığa bildirdi. Aziz Yıldırım ise yurtdışında olduğu için henüz savcılığa görüşünü bildirmedi.

 Skorer'in haberine göre; Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ile Yakın Doğu Üniversitesi Basketbol Kulübü Başkanı Işık Eyigüngör’ün uzlaştırma savcısındaki arasındaki karşılıklı darp ve hakaret soruşturmasında yeni bir gelişme yaşandı. Işık Eyigüngör, Aziz Yıldırım ile uzlaşmak istemediğini savcılığa bildirdi. Aziz Yıldırım ise yurtdışında olduğu için henüz savcılığa görüşünü bildirmedi.
Aziz Yıldırım ile Işık Eyigüngör arasında yaşanan ve karşılıklı "Yaralama" ve "Spor tesislerine zarar verme" suçlarından yürütülen soruşturmanın dosyası iki hafta önce "Uzlaştırma" savcısına gönderilmişti. Savcılık Aziz Yıldırım ile Eyigüngör arasındaki dosya için bir "uzlaştırmacı" tayin etti. Bu uzlaştırmacı da taraflarla temasa geçerek onlara uzlaşmak isteyip istemediklerini sordu. Bu soruya ilk cevabı Işık Eyigüngör verdi. Eyigüngör avukatları aracılığıyla savcılığa Yıldırım ile uzlaşmak istemediğini bildirdi.

YILDIRIM YURTDIŞINDA
Olayın diğer tarafı Aziz Yıldırım ise yurtdışında olduğu için uzlaşma tebliğini henüz almadı ve görüşünü savcılığa bildirmedi. Yıldırım’ın bugün yurtdışından dönmesi ve avukatlarıyla durumu değerlendirmesi bekleniyor. Taraflar uzlaşamazsa her ikisi hakkında da soruşturma yapılıp ilgili maddelere göre iddianame hazırlanıp dava açılabilecek. Çünkü soruşturmada iki taraf da hem müşteki hem mağdur konumunda... Aziz Yıldırım; Işık Eyigüngör için "Bana vurdu, gözlüğüm kırıldı. Ayrıca maça usulsüz seyirci aldı" diye şikâyetçi. Eyigüngör de " Aziz Yıldırım bana vurdu, darp etti" diye şikâyetçi...

3 Ekim 2017 Salı

Bilirkişilikte sertifika zorunluluğu dönemi başladı

Bilirkişilere eğitim ve sertifika zorunluluğu getirildi. Değişen kanun gereği artık uzmanlar, yetkilendirilen kurumlarda eğitim görüp sertifika aldıktan sonra bilirkişi olacak.

 Adliyelerde bilirkişilik yapacak uzmanlar için bu aydan itibaren yeni bir dönem başlıyor. 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu'nda yapılan değişiklik gereği artık uzmanlar, doğrudan il adalet komisyonlarına başvuru yapıp adli bilirkişi olamayacak. Önce Adalet Bakanlığı'nın yetkilendirdiği kurumlarda "Temel Adli Bilirkişilik" eğitimi aldıktan sonra, buralardan alacakları sertifika ile görev yapabilecekler.

Sabah gazetesinde yer alan habere göre Bakanlığın yetkilendirdiği kurumlardan Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi, eğitimlere bugünden itibaren İstanbul, Ankara ve Gaziantep'te başlıyor. Yoğun taleple karşılaştıklarını belirten üniversite yetkilileri, bu eğitimin iki haftada tamamlandığını belirtiyor. Eğitim toplam 24 saat sürüyor. Günde en fazla 6 saat veriliyor.
MURAT ALTINDERE

'Eğitimin yaşam boyu seninle'
Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz, "Sürekli eğitim merkezimiz, ülkemizin eğitim ve mesleki gelişim alanlarında gereksinim duyduğu bilgiyi bir yaşam standardı haline getirmek ve bu hedef doğrultusunda, öğrencilere, iş hayatına yeni adım atanlara ve iş hayatında deneyim sahibi olmuş bireylere, kişisel gelişim, mesleki branş, yabancı dil, kültür ve sanat dallarında eğitim vermektedir" dedi. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Koordinatörü Suat Pınar ise "Merkezimiz ülkemizin her bölgesinde eğitim ihtiyacını karşılamak için 'eğitimin yaşam boyu seninle' anlayışı ile hareket etmektedir. Yeni yasa ile birlikte Temel Adli Bilirkişilik Eğitimlerini de bu anlayış ve özen ile İstanbul Ankara ve Gaziantep'te, bakanlık tarafından yetkilendirilerek vermeyi hedef haline getirmiştir" diye konuştu.

26 Eylül 2017 Salı

YENİ TTK’YA GÖRE, KOLAY BİRLEŞME NASIL GERÇEKLEŞİR?



Bilindiği gibi, yeni TTK hükümleri şirketlerin  birleşmelerinde  önemli kolaylıklar getirmiştir.  Yeni 6102 sayılı TTK hükümlerine göre şirket birleşmelerinde  türlerin aynı olması  ilkesi terk edilmiş  ve türler arası birleşme serbestisi  kabul edilmiştir. Bu kapsamda, yeni kanunda izin verilen birleşmeler üç sınıf halinde aşağıdaki  şekilde gösterilmiştir: 

1)    Sermaye şirketleri;
a.    Sermaye şirketleriyle
b.    Kooperatiflerle 
c.    Devralan şirket olmaları şartıyla, kolektif ve komandit şirketlerle,
birleşebilirler. 

2)    Şahıs şirketleri;
a.    Şahıs şirketleriyle,
b.    Devrolunan şirket olmaları şartıyla, sermaye şirketleriyle,
c.    Devrolunan şirket olmaları şartıyla, kooperatiflerle,
birleşebilirler.

3)    Kooperatifler;
a.    Kooperatiflerle
b.    Sermaye şirketleriyle
c.    Devralan şirket olmaları şartıyla, şahıs şirketleriyle 
birleşebilirler. 

Yeni TTK  hükümlerine göre birleşmeye dair düzenlemeler oldukça ayrıntılı olmakla beraber bazı koşulların varlığı halinde basitleştirilmiş birleşme usulünün de uygulanması  mümkün bulunmaktadır. 

Buna göre;

1)    Devralan sermaye şirketi devrolunan sermaye şirketinin oy  hakkı  veren bütün paylarına veya 
2)    Bir şirket ya da bir gerçek kişi veya kanun yahut sözleşme dolayısıyla bağlı bulunan kişi grupları, birleşmeye katılan sermaye  şirketlerinin  oy hakkı veren tüm paylarına

sahiplerse sermaye şirketleri kolaylaştırılmış düzene göre birleşmeleri mümkün olabilir. 

Ancak,  devralan sermaye şirketi, devrolunan sermaye  şirketinin tüm paylarına değil de oy hakkı veren  paylarının en az %90’na sahipse, azınlıkta kalan pay sahipleri için;

1)    Devralan şirkette bu  payların denk karşılığı olan paylar verilmesi ya da şirket payları  yanında, kanunun ilgili maddesi gereğince, şirket paylarının  gerçek değerinin tam dengi olan nakdi bir karşılık verilmesinin önerilmiş olması  ve
2)    Birleşme dolayısıyla  ek ödeme  borcunun veya herhangi bir kişisel  edim yükümlülüğünün yahut kişisel sorumluluğun doğmaması,

halinde birleşme kolaylaştırılmış usulde gerçekleşebilir. 

Birleşmeye katılan şirketlerin, bu  şartları  taşıması  durumunda, birleşme sözleşmelerinde kanuna göre yer verilmesi gereken asgari hususların sadece bir kısmına yer verilmesi, “birleşme raporunun” hazırlanması  ve birleşme işlemin denetlenmesi yükümlülüklerinden vazgeçilmesi, birleşme sözleşmesinin  genel kurul onayına sunulmaması  gibi kolaylıklar sağlanılmıştır. 
MURAT ALTINDERE

Yeni TTK’ya göre birleşme halinde çalışanların (personelin) korunmasına ilişkin önemli hükümler getirilmiştir. Yeni TTK ile birleşme, devir, bölünme ve tür değiştirme işlemlerinde işçilerin devralan şirkete geçişleri, hakları ve sorumlulukları  hakkında 4857 sayılı  iş kanunu ile paralel olacak şekilde yeni hükümler getirilmiştir. İşçilerle yapılan hizmet sözleşmeleri, işçi itiraz etmediği takdirde, devir gününe kadar bu sözleşmeden doğan  bütün  hak ve borçlarla devralana geçer. İşçi itiraz ettiği takdirde, hizmet sözleşmesi kanuni işten çıkarma süresinin sonunda sona erer; devralan ve işçi o tarihe kadar sözleşmeyi  yerine getirmekle yükümlüdür.  Devreden ve  devralan, işçinin devir öncesi doğmuş olan ve  hizmet sözleşmesinin sona erdiği tarihe kadar muaccel olacak alacakları için işçiye karşı müteselsilen sorumlu olacaktır. İşçi muaccel olan ve muaccel olacak haklarının  teminat altına alınmasını  isteyebilir.  

MURAT ALTINDERE

18 Eylül 2017 Pazartesi

Yargıtay’dan ev sahibi ve kiracılar için önemli karar

MURAT ALTINDERE

Gaziantep’te 1 Ocak 2011 tarihinde mülkünü kiraya veren vatandaş 30 bin liralık biriken kirayı alamadığı gerekçesiyle kiracı hakkında icra takibi başlattı. Gaziantep 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nde açılan icra takibine itiraz ve tahliye davasında savunma yapan davalı kiracı, kira sözleşmesinde imzası olmadığını, kaynağı belli olmayan başka bir mukavelenin arka sayfalarına kendi imzası bulunmayan bir ön sayfa eklenerek hazırlanan bu sözleşmeden haberi olmadığını, bu yüzden borcu kabul etmediğini dile getirdi. Mahkeme, davalının itirazında kira sözleşmesindeki imzasını inkar ettiğinden, icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasına ve mülk sahibinin tahliye isteyemeyeceğine hükmetti. Mahkeme, alacaklının borçlu ile arasında kira sözleşmesi bulunduğunu ispat edecek bir belge ibraz edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verdi.

Davacı mülk sahibi kararı temyiz edince devreye Yargıtay girdi. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi (kapatılan), davalının davada dayanılan kira sözleşmesindeki imzasını inkar etmediğine dikkat çekti. Emsal bir karara imza atan daire, kira sözleşmesinin davalının imzası bulunan başka bir belge ile oluşturulduğunu iddia ettiğini hatırlattı. Kararda şu ifadelere yer verildi:

“Dayanak kira sözleşmesinin aslı tek parça olup, sözleşmenin ön sayfasında davalının imzası bulunmasa da Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre metin, içerik, anlam ve devam eden maddelerin bir bütünlük taşıması kaydıyla birden çok sayfadan oluşan yazılı sözleşmelerin tüm sayfalarının taraflarca imza edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Mahkemece, işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Karar bozulmalıdır. Açıklanan sebeplerle kararın bozulmasına, sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine oy birliği ile karar verildi.”

MURAT ALTINDERE

14 Eylül 2017 Perşembe

Hukuk Fakültelerinin Cinsiyeti Üzerine

Türkiye’de cinsiyet ve hukuk dediğimizde aklımıza ilk gelen, cinsiyetçi mahkeme kararlarıdır. Bu tür dersleri verenler bilirler; Türkiye’de bu konuda her hafta yeni bir malzemeyle tartışma açmak mümkündür. Ama mahkemelerin bu cinsiyetçi ya da cinsiyet-duyarsız yaklaşımlarına odaklanmadan önce çuvaldızı batırmamız gereken esas yer akademi ve özelde hukuk fakülteleridir. Çünkü hukuk fakülteleri cinsiyet duyarlı ve eşitlikçi bir bakış açısı farkındalığı yaratmamakla kalmayıp bu tür mahkeme kararlarının verilebilmesine yol açan zihniyetin taşıyıcısı olma rolüne de sahipler.
MURAT ALTINDERE




Hukuk fakültelerinin cinsiyetine farklı açılardan bakmak mümkün. Ben akademik kadroların cinsiyetinden başlayıp eğitimin ve eğitim yönteminin cinsiyetine doğru bir yol çizmeyi tercih ettim. Ama bulunduğum yerden hukuka bakış açısı, hukuk alanındaki bilgi üretim süreçleri ve eğitim arasındaki ilişkiselliği gözden kaçırmamak adına, feminizm, hukuk ve hukuk eğitimi ilişkisinden kısaca bahsetmekle başlayacağım. Çünkü hukuk fakültelerinin dokusunu belirleyen temel unsurlardan biri, ana akım olarak varlığını koruyan hukuki pozitivizmdir. Hukuki pozitivizmin en önemli öncüllerinden biri ise hukukun ahlak, siyaset gibi alanlardan bağışık, özerk bir alan olduğu iddiası ve hukukçunun norma odaklanması gerektiği vurgusudur. Bu anlayışın eğitimdeki sonucu eğitimin de norm odaklı olmasıdır. Bir diğer kabul ise hukukun ve hukuk hakkında üretilen bilginin nesnel, tarafsız, öznellik dışı olduğu yönündeki iddiadır ve bu iddia da eğitimin şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu kabullere yöneltilen eleştirilerin ve hukuki pozitivizmin kendi içinde geçirdiği dönüşümün hukuk eğitiminde yansımasını bulmak güçtür; hukuki realizm, eleştirel hukuk çalışmaları ya da feminist hukuk kuramı, açılan birkaç seçmeli ders dışında, müfredata etki edememiştir. Oysa hukuk ve ideoloji arasındaki ilişkinin vurgulanması eğitim modelinde dönüşüme yol açabilecek bir bakış açısıdır. Bu bakımdan ataerkil düzenin hukuk sistemine yansımalarını inceleyen ve eleştirel hukuki düşüncenin özgül bir türü olarak değerlendirilebilecek[1] feminist hukuk kuramının hukuk eğitimine yönelik bilgi üretmesi son derece önemlidir.

Feminist hukuk kuramına genel olarak bakıldığında birinci dalga feminizmin şeklî liberal eşitlik anlayışının feminist hukuk çalışmalarına yansıması norm odaklı çalışmalar olmuşken ikinci dalga feminizmin etkisiyle ataerkil düzene işaret edilerek normların görünüşte nötr olmasının eşitsizliği ortadan kaldırmadığı, sadece görünmez kıldığı[2] gerçeği karşısında eşitsizliklere duyarlı feminist yasa yapma sürecine[3] ve normların cinsiyetçi yorumlanması sorununa odaklanılmıştır. Bu bakımdan feminist hukuk kuramının nüvelerini birinci dalga feminizmde bulmak mümkünse de asıl gelişme ikinci dalga feminizmle olabilmiştir.[4] Bu tür akademik çalışmaların varlığına karşın hukuka feminist yaklaşımın hukuk eğitimine yansıması çok az ve geç olabilmiştir. 

Akademisyenlerin cinsiyeti

Kadın doğmanın kendisi feminist ya da cinsiyet duyarlı bir bakış açısını beraberinde getirmeyebilecekse de kadın akademisyen oranı akademide kadınlara ayrımcılık yapılıp yapılmadığı adına bir gösterge olacaktır. Bunun dışında akademik unvanlar bakımından kadınların nerelerde olduğu da bir başka göstergedir. Aşağıdaki tablolarda çarpıcı biçimde görüldüğü gibi, ÖSYM verilerine göre, 2012-2013 yıllarında hukuk fakültelerinde araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi kadrolarının %53'ü kadınken, yardımcı doçentlerde bu oran %34’e, doçentlerde %31’e, profesörlerde %19’a düşmektedir. Her ne kadar bu rakam akademide kadınların arttığı anlamına gelebilecekse de 2001-2002 yıllarında da durumun çok benzer olması bu analize imkan tanımamaktadır. Bu durumda şunu söyleyebiliriz: İstihdam alanında, pek çok alanda olduğu gibi, kadınlar unvan olarak akademinin “alt” sıralarında daha çoklar ve bir kısmı yükselmeden bu sayılardan çıkmış. Peki sayı olmanın ötesinde fakültelerdeki bu kadınlara ne oluyor? 

MURAT ALTINDERE

13 Eylül 2017 Çarşamba

ÇOCUKLARA 'İTHAL' AİLE

Bir hocama sosyal medyadan yazdığım bir yorum sonrası gelişen bu başlık neyin nesi diyorsunuz gibi hissediyorum. Ortak velayet konusunun tartışıldığı bir platformda, bizde çocukların iyiliğini düşünen ebeveyn yok denecek kadar az, ortak velayet çocuk için tam bir facia olur, dışarıdan ebeveyn mi ithal edelim“ ifadesini kullandım. Konu uzun zamandır tartışmalı bir konu. Yargıtay 2. HD birçok kararında ortak velayetin kamu düzenine aykırı olmadığını vurguluyor. 2017 tarihli kararında heyet „Ortak velayet düzenlemesinin, Türk kamu düzenine açıkça aykırı olduğunu ya da Türk toplumunun temel yapısını ve temel çıkarlarını ihlal ettiğini söylemenin mümkün olmadığını, bu nedenle kamu düzenine aykırılıktan kurulan hükmün bozmayı gerektirdiğini ifade etmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti adına 14 Mart 1985 tarihinde imzalanan "11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokol", 6684 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunarak, 25.03.2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuz halini almıştır. Ek 7 Nolu Protokol'ün 5. maddesine göre, "Eşler, evlilik bakımından, evlilik süresince ve evliliğin bitmesi halinde, kendi aralarındaki ve çocuklarıyla olan ilişkilerinde, özel hukuk niteliği taşıyan hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Bu madde, devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarına engel değildir".

Her ne kadar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi çocuğun yüksek yararını gözetip, çocuk için en iyi olacağını düşündüğü tedbirleri alıyor olsa da Türkiye’nin sosyolojik yapısı, kişilerin aile düzeni, geçmişten gelen tüm yapısal özellikleri, öğrenim düzeyi gibi çok çeşitli faktörlerin bir arada düşünülmesi gerekir.

Bir boşanma avukatı olarak samimiyet ile ifade etmem gerekir ki gerek dosyalarımda gerek gözlemci olduğum davalarda çocuk yararına ortak karar alabilecek ebeveynlere rastlamadım. Birgün çocuğun velayeti ile ilgili ihtilaflar arabulucu vasıtasıyla çözülebilecek ise arabulucuların en çok zorlanacağı konulardan biri olduğunu düşünüyorum. Boşanmanın maddi sonuçları konusunda arabulucu sıfatı ile çözdüğüm uyuşmazlıklarda çocuk konusunu gündeme getirdiğimizde genelde tarafların çocukları koz olarak kullandığını gözlemledim. Konu oldukça hassas bir konudur.
MURAT ALTINDERE

Hassas konu demişken, çocukların sürdürülebilir geleceği üzerine alınacak kararlar hususunda hassas olduğunu kastetmemekteyim. Tarafların geçilmez, çözülemez, aşılamaz önemli bir konusu velayet konusu. Öyle ki çoğu zaman taraflar birbirlerini çocuklarla sınıyor. Boşanma davası sonuçlandıktan sonra çocukla kişisel ilişki kurulması kararlarının nerede ise %80’i icra dairesine yansıyor. Eğer yansımıyor ise ya anne ya baba çocuğunu bu prosedür nedeni ile görmekten vazgeçiyor.

Peki mahkeme kararını verdi, bitti mi? Hani devlet bu noktada çocuk yararına gereken tedbirleri alıyordu. Mahkeme kararını verdikten sonra çocukların yararı/kaderi de yine anne ve babanın insafına kalıyor. Nafaka ödenmez ise çocuk gösterilmiyor. 

Boşanmanın bu kadar çok olduğu bir ülkede geleceğimiz çocukların nasıl geleceğini düşünmek nasıl bir noktada olduğumuzu ortaya koyuyor.

Ortak velayet mi? Çocuğun yararları konusunda ortak karar alınmaz ise ne olacak? Her defasında mahkemenin izni mi alınacak? Bir de ortak velayetin kaldırılması davaları mı mahkemenin gündemi olacak. Peki ya elimizde çocukların yüksek yararı konusunda karar verecek aileler yoksa o zaman dışarıdan aile mi ithal edeceğiz?

Çocuklar da birgün gelecek.

6 Eylül 2017 Çarşamba

Kentsel Dönüşüm



Öncelikle kısaca kentsel dönüşüm kavramını açıklamak gerekirse; Kentsel dönüşüm, şehrin bir kısmının proje kapsamında sistematik bir şekilde mevcut yapı stoklarının olası depremlere karşı toprak zeminin ve üzerindeki yapının risk değerlerinin belirlenmesi, olası depremde yıkılması ve yıkılırken çevredeki diğer yapılara zarar vermesi olasılıklarının da içine katılarak, riskli toprak zemin ve riskli yapıların kullanım dışına çıkarılarak yerine toprak zeminin yapısına uygun temelli yapıların yapılması ve bu sayede olası depremlerde yaşanabilecek can ve mal kaybının en aza indirmek için yapılan kamusal çalışmayı ifade etmektedir. Bu kapsamda kısaca kentsel dönüşümün amacı, kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesidir diyebiliriz.

Mevcut yapıların güvenli hale getirilmesi amacıyla, tarafları yenilemeye teşvik etmek doğrultusunda, 16 Mayıs 2012 tarihinde T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın görev alanı dahilinde  6306 sayılı  Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir. Nitekim kanunun ilk maddesinde de ''Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir.'' ibareleri yer almaktadır.6306 sayılı kanunun yürürlüğe girmesini takiben  kentsel dönüşüm uygulamalarının sağlıklı bir kentsel dönüşüm sağlamaktan ziyade başta büyükşehirler olmak üzere tüm ülkeyi bir rant alanı haline getireceği ve bu sırada bir çok vatandaşın başta mülkiyet ve barınma hakkı olmak üzere anayasal haklarının ihlal edileceği konusunda eleştirilere konu olmuştur. MURAT ALTINDERE

25 Ağustos 2017 Cuma

Miras Hukukunda Temel Kavramlar



1-Mirasbırakan (Muris)
Mirasbırakan,ölümü nedeni ile hak ve borçları hukuki ilişkiler içinde başkalarına geçen gerçek kişidir.Tüzel kişiler mirasbırakan olamaz,ancak mirasçı olabilirler.
Kişinin ölmeden evvelki son ana kadar yaptığı her türlü işlem “sağlararası hukuki işlemdir”.Örneğin,hasta yatağındaki sayılı dakikaları kalmış,Ahmet Amca,ya da göğsünden vurulup ölümüne saniyeler kalmış Ferit’in “arabamı sana satıcam” demesi bir satış vaadidir ve sağlararası bir hukuki işlemdir,ancak aynı kişilerin “öldüğümde arabam Zeynep’e kalsın”demeleri “ölüme bağlı hukuksal işlemdir”
Her gerçek kişi,mirasbırakan olabilir,lolipop almaya parası olmayan Davut da mirasbırakan olabilir,çünkü borçlarını miras bırakabilir.
2-Mirasçı
Hem gerçek kişi,hem de tüzel kişi mirasçı olabilir. Ancak sadece gerçek kişiler yasal mirasçı olabilir.
Türk Medeni Kanunu madde 495-501’de yasal mirasçılar belirtilmiştir.
Yasal Mirasçılar; Altsoy,anne ve baba,büyük anne ve büyük baba,evlilik dışı hısımlar,sağ kalan eş,evlatlık ve de devlettir.
3-Tereke
Mirasbırakanın ölümüyle,mirasçılarına geçen özel hukuk ilişkilerinin tümüne tereke denir.Kural olarak tereke,malvarlığına eşit bir kavramdır.Bundan dolayı Medeni Kanun’da bazı yerlerde tereke yerine malvarlığı terimi kullanıldığı görülebilir.
Ancak bazen,malvarlığında bulunan ancak terekede bulunamayan bazı haklar vardır.Örneğin “sükna hakkı [sükna hakkı,oturma hakkı demektir] Hak sahibinin,yani mirasbırakanın ölümüyle,sükna hakkı sona erer,mirasçılara intikal etmez.
Külli Halef Olan Mirasçı-Cüz’i Halef Olan Mirasçı
Külli halefiyet kavramından anlaşılması gereken,bir malvarlığının bütün olarak,yani aktif ve pasifiyle (pasiften kasıt borçlardır) tek bir işlemle,bir kimseden başka bir kimseye geçmesidir.Yani külli intikalde,cüz’i intikalden farklı olarak,intikal konusu şeyin devri için gerekli olan işlemlerin ayrıca yapılmasına lüzum yoktur.
Medeni Kanun m.599 bu durumu şöyle belirtmiştir;
MİRASÇILAR, MİRASBIRAKANIN ÖLÜMÜ İLE MİRASI BİR BÜTÜN OLARAK, KANUN GEREĞİNCE KAZANIRLAR.KANUNDA ÖNGÖRÜLEN AYRIK DURUMLAR SAKLI KALMAK ÜZERE MİRASÇILAR, MİRASBIRAKANIN AYNÎ HAKLARINI, ALACAKLARINI, DİĞER MALVARLIĞI HAKLARINI, TAŞINIR VE TAŞINMAZLAR ÜZERİNDEKİ ZİLYETLİKLERİNİ DOĞRUDAN DOĞRUYA KAZANIRLAR VE MİRASBIRAKANIN BORÇLARINDAN KİŞİSEL OLARAK SORUMLU OLURLAR.
ATANMIŞ MİRASÇILAR DA MİRASI, MİRASBIRAKANIN ÖLÜMÜ İLE KAZANIRLAR. YASAL MİRASÇILAR, ATANMIŞ MİRASÇILARA DÜŞEN MİRASI ONLARA ZİLYETLİK HÜKÜMLERİ UYARINCA TESLİM ETMEKLE YÜKÜMLÜDÜRLER.

Örneklendirirsem; Külli halefiyette hakların intikalinde mirasçılar, taşınmazlarda tescile,taşınırlarda teslime,alacaklarda ise temlike ihtiyaç duymazlar,çünkü tüm bu işlemler,ölümle gerçekleşmiş olur.
Cüz’i halefiyette ise,mirasçı kendiliğinden bu hakları iktisap edemez.Cüz’i halef,külli halef olan mirasçılardan kendisine bırakılmış olan haklar için “talep hakkı” elde eder.(Borçlar Hukukundaki alacak hakkı gibi..) Cüz’i halef mirasçılar,külli halef mirasçılardan farklı olarak mirasbırakanın borçlarından sorumlu değillerdir.Oysa külli halefler,borçlardan sınırsız ve şahsi olarak sorumludurlar.

KAMULAŞTIRMA


Mülkiyet hakkına yönelik olarak; kamulaştırma, kamulaştırmasız el atma, imar uygulaması vs şekillerde ortaya çıkan devlet müdahalesi karşısında neler yapılabilir? Vatandaşların; arsa, konut niteliğindeki taşınmazları bakımından hak kaybına uğramaması için öngörülen hukuki tedbir ve imkanlar neler?
Anayasa başta olmak üzere, Türk Medeni Kanunu ve diğer mevzuatımızda, mülkiyet hakkı konusunda özel mülkiyet esası benimsenmiştir. Bu temel ilke etrafında, vatandaşların mülkiyet hakkının dokunulmazlığı, mutlaklığı kabul gören yan ilkelerdir. Ancak, arsa, bahçe, işyeri veya konut vs niteliğindeki mülkiyet hakkına devletin müdahalesi büsbütün imkansız da değildir. Bazı hallerde, devlet, vatandaşların mülkiyet hakkına müdahale edebilmektedir. Bu müdahalenin birçok türü olmakla beraber; en sık karşılaşılan müdahaleler, “kamulaştırma”, “kamulaştırmasız el atma” ve “imar uygulamaları” çerçevesinde ortaya çıkmaktadır.
Peki kamulaştırma kamulaştırmasız el atma, imar düzenlemesi nedir, vatandaş olarak haklarınız nelerdir?
1) Kamulaştırma nedir? Taşınmazı kamulaştırılan vatandaşlar ne yapmalıdır?
Kamulaştırma; özel mülkiyete konu olan bir taşınmaza; devlete ait kurum ve kuruluşlarca kamu yararı ilkesi çerçevesinde el konulması işlemi olarak tanımlanmaktadır. Kamulaştırma; özel mülkiyete konu olan taşınmazın bir kısmı veya tamamı üzerinde gerçekleştirilebilir. Kamulaştırma söz konusu olduğunda; devletin, kamulaştırılan taşınmazın bedelini ilgili kişiye ödemesi gerekmektedir.
Özel mülkiyetinde bulunan arsa-konut vs nitelikteki taşınmazı kamulaştırılan vatandaşlar; kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda “iptal davası” açabilecektir. Bu dava; kamulaştırma işleminin iptaline yönelik olup; vatandaş bu dava ile kamulaştırmayı tamamen reddetmektedir.
Ancak, ülkemiz uygulamalarında, kamulaştırma ile ilgili uyuşmazlıklar yaygın olarak “bedel tespiti” konusu etrafında ortaya çıkmaktadır. 24.04.2001 tarihli 4652 sayılı Kamulaştırma Kanunu değişiklikleri öncesinde; kamulaştırılan taşınmazın bedeli, kamulaştırmayı yapan devlet kurumu tarafından tespit edilmekteydi. Bu dönemde; taşınmazı kamulaştırılan kişi, işlemi yapan kuruluşun tespit ettiği bedelin arttırılması için Asliye Hukuk mahkemesinde dava açabilmekteydi.
24.04.2001 tarihli Kamulaştırma kanunu değişiklikleri sonrasında, kamulaştırmayı yapan devlet kurumu; mahkemeye başvurarak “bedel tespiti” davası açmaktadır. Bu durumda, taşınmazı kamulaştırılan vatandaş; bu davayı takip etmeli ve hakkının gerçek değerinin tespitine ilgili mahkeme huzurunda katkı koymalıdır. 
2) Kamulaştırmasız el atma nedir? Bu durumda yapılması gerekenler neler?
Kamulaştırmasız el atma, devlete ait kurum ve kuruluşların idari bir karar olmadan, özel mülkiyete konu olan taşınmaz malları fiili olarak kullanmalarıdır.
Devlet tarafından el atılan taşınmaz üzerinde bir yapı-bina vs bulunmakta ise, yapı sahibinin kamulaştırmasız el koyma işlemini yapan devlet kurumuna karşı arsa ve bina bedelinin kendisine ödenmesi için bedel tazmini davası açma hakkı bulunmaktadır.
Bedel tazmini davası açılabilmesi ve bu yolla taşınmaz bedelinin ilgili kuruluştan tahsil edilebilmesi için, taşınmazın tapuya kayıtlı olması ve bedel tazmini davasının tapu sahibi tarafından açılması gerekmektedir
3) İmar düzenlemesi nedir? İmar düzenlemesi sırasında mülkiyet hakkına müdahale halinde neler yapılmalıdır?
Şehirleşme, düzenli sosyal hayatın kurulması için devlet özel mülkiyete imar düzenlemeleri aracılığı ile de müdahale etmektedir.
Bu kapsamda, 3194 sayılı İmar Kanununun 1 nci maddesinde “ .. yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan,fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak” şeklinde bir amaç ortaya koymaktadır. Bu çerçevede, devlet kuruluşları, kural olarak belediyeler, bir kısım usul-esaslar çerçevesinde imar kanunu ve alt düzenlemeleri ile, özel mülkiyete konu olan taşınamazlarla ilgili olarak müdahalelerde bulunmaktadır.
İmar düzenlemeleri çerçevesinde, özel mülkiyet konu olan taşınmazlar ile ilgili olarak, sahibinin rızası olmaksızın taşınmazdan %40 a kadar düzenleme ortaklık payı alınması, taşınmazlarda ifraz-tevhit işlemleri vs yapılabilmektedir.
Bu düzenlemeler çerçevesinde, mülkiyet hakkının değer yönünden kaybı başta olmak üzere, hakkın özüne zarar veren işlemler dava konusu edilmelidir.Ancak, imar planları aleyhine açılacak davalarda yasal sürelerin kaçırılması sıkça görülen bir durumdur. Bu nedenle, taşınmazın bulunduğu yerleşim yerinde imar düzenlemesi uygulamalarının yakından takip edilmesinde yarar bulunmaktadır.
Kamulaştırma Türleri
a) Olağan Kamulaştırma Türleri : Normal şartlarda uygulanan kamulaştırma türleridir.b)
İstisnai Kamulaştırma Türleri
: Olağan dışı hallerde uygulanan kamulaştırma türleridir.   b.1)
Acele Kamulaştırma
  b.2)
Kısmen Kamulaştırma
  b.3)
Trampa Yolu İle Kamulaştırma

OKUL SERVİS ARAÇLARI HİZMET YÖNETMELİĞİ


Amaç
MADDE 1 - (1) Bu Yönetmeliğin amacı; zorunlu eğitim kapsamındaki okul öncesi ve diğer öğrenci taşıma hizmetlerini düzenli ve güvenli hale getirmek, bu amaçla taşıma yapacak gerçek ve tüzel kişilerin yeterlilik ve çalışma şartlarını belirlemek, bu Yönetmeliğin gerekli kıldığı denetim hizmetlerini yapmaktır.
Kapsam ve Dayanak
MADDE 2 - (1) Bu Yönetmelik 3348 sayılı Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 75 inci maddesine dayanılarak çıkarılmış olup, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce öğrenci taşımak için kullanılacak “Okul Servis Araçlarını, Taşımacıları ve Sürücüler ile Rehber Personeli” kapsar.
Tanımlar
MADDE 3 - (1) Bu Yönetmelikte geçen;
a) Bakanlık: Ulaştırma Bakanlığını,
b) Durak: Kamu hizmeti yapan yolcu taşıtlarının ve okul servis araçlarının yolcuları bindirmek, indirmek gayesi ile duraklamaları için işaretle belirlenmiş yeri,
c) Güzergah: Okul servis araçlarının kalkış noktası ile varış noktası arasında kalan, trafik denetleme şube veya bürolarınca verilen özel izin belgelerinde belirtilen yolları,
ç) Okul Servis Aracı: Genel olarak okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yüksek öğretim öğrencileri ile sadece rehber personel taşınmalarında kullanılan taşıtı,
d) Okul Öncesi Öğrenci: Mecburi öğrenim çağına gelmemiş 4-5 yaş grubu çocuklarının eğitimi amacıyla açılan kurumlara gidip gelen çocukları,
e) Özel İzin Belgesi: Okul servis aracının işletenini, şoförünü, rehber personeli, taşıtın plakasını, cinsini, taşıma sınırını ve izleyeceği güzergahı belirten ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, Karayolları Trafik Yönetmeliği ve bu Yönetmelik ile il-ilçe trafik komisyonu kararlarına uygunluğu anlaşılan okul servis araçlarına trafik denetleme şube veya bürolarınca verilen belgeyi,
f) Rehber Personel: Okul öncesi çocukları ve/veya ilköğretim öğrencilerini taşıyan okul servis araçlarında, araç içi düzenini sağlayan, öğrencilerin araca iniş ve binişlerinde yardımcı olan şahısları,
g) Şoför: Karayolunda, ticari olarak tescil edilmiş bir motorlu taşıtı süren kişiyi,
ğ) Taşıma: Bir ücret karşılığında okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim ile yüksek öğretim öğrencilerinin kamuya açık karayolunda sürücüsü dahil en az 9 oturma yeri olan yolcu taşımaya mahsus taşıtlarla evden okula, okuldan eve getirilip götürülmesini,
h) Taşıma Sınırı: Okul servis aracının trafik tescil belgesinde belirtilen oturma yeri sayısını,
ı) Taşımacı: Öğrencilerin bir ücret karşılığı taşımasını üstlenen gerçek veya tüzel kişileri,
i) Taşıt: Karayolunda insan taşımak için imal edilmiş motorlu araçları,
j) Yolcu :Aracı kullanan şoför ile hizmetlilerin dışında araçta bulunan öğrencileri ve rehber personeli, ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Taşıtlarda Aranacak Şartlar, Taşımacının Yükümlülüğü, Şikayetlerin Değerlendirilmesi, Okul Servis Araçlarının Kiralanması ve Taşıma İşlerinde Çalışanlar
Taşıtlarda aranacak şartlar
MADDE 4 - (1) Taşımacılar tarafından okul servis aracı olarak kullanılacak taşıtlarda aşağıdaki şartlar aranır.
a) Okul servis araçlarının arkasında “OKUL TAŞITI” yazısını kapsayan numunesine uygun renk, ebat ve şekilde reflektif bir kuşak bulundurulmalıdır. (EK: 1/1, EK: ½)
b) Okul servis aracının arkasında, öğrencilerin iniş ve binişleri sırasında yakılmak üzere en az 30 cm çapında kırmızı ışık veren bir lamba bulunmalı ve bu lambanın yakılması halinde üzerinde siyah renkte büyük harflerle “DUR” yazısı okunacak şekilde tesis edilmiş olmalı, lambanın yakılıp söndürülmesi tertibatı fren lambaları ile ayrı olmalıdır. (EK: 2)
c) Okul servis aracı olarak kullanılacak taşıtlarda, öğrencilerin kolayca yetişebileceği camlar ve pencereler sabit olmalı, iç düzenlemesinde demir aksam açıkta olmamalı, varsa yaralanmaya sebebiyet vermeyecek yumuşak bir madde ile kaplanmalıdır.
ç) Okul servis araçlarında Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında Yönetmelik ile Karayolları Trafik Yönetmeliğinde belirtilen standart, nitelik ve sayıda araç, gereç ve malzemeler her an kullanılabilir durumda bulundurulmalıdır.
d) Okul servis araçlarının kapıları şoför tarafından açılıp kapatılabilecek şekilde otomatik (Havalı, Hidrolikli v.b.) olabileceği gibi; araç şoförleri tarafından elle kumanda edilebilecek şekilde (Mekanik) de olabilir. Otomatik olduğu takdirde, kapıların açık veya kapalı olduğu şoföre optik ve/veya akustik sinyallerle intikal edecek şekilde olmalıdır.
e) Okul servis aracı olarak kullanılacak taşıtlar temiz, bakımlı ve güvenli durumda bulundurulmalı ve 6 ayda bir bakım ve onarımları yaptırılmakla birlikte; taşıtların cinsine göre Karayolları Trafik Yönetmeliğinin öngördüğü periyodik muayeneleri de yaptırılmış olmalıdır. (EK-3)
f) Okul servis aracı olarak kullanılacak taşıtların yaşları oniki yaşından küçük olmalıdır (oniki yaş dahil). Taşıtların yaşı fabrikasından imal edildiği tarihten sonra gelen ilk takvim yılı esas alınarak hesaplanır.
g) Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre tayin edilen ve o araca ait tescil belgelerinde gösterilen oturacak yer adedi, aracın içerisine görülebilecek bir yere yazılarak sabit şekilde monte edilecektir.
ğ) Kamu Kurum ve Kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişi ve kuruluşlara ait okul servis aracı olarak teçhiz edilmiş araçlar, taahhüt ettikleri öğrenci taşıma hizmetlerini aksatmamak kaydıyla, personel servis taşıma hizmetlerinde de kullanılabilir. Ancak, bu taşıma esnasında okul servis araçlarına ait ışıklı işaretlerin şoförler tarafından kullanılması yasaktır.
h) Okul servis aracı; Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine uygun olmalıdır.
ı) Gerektiği hallerde ilgili meslek odası, okul veya işyeri ve öğrenci velileriyle haberleşebilmek için telsiz veya mobil telefon bulunmalıdır.
i) Taşıtlarda her öğrenci için bir emniyet kemeri bulunmalıdır.
j) Taşıtlarda görüntü ve müzik sistemleri taşıma hizmeti sırasında kullanılmamalıdır.
Taşımacının yükümlülüğü
MADDE 5 - (1) Okul servis araçları ile taşımacılık yapanlar;
a) Öğrencilerin oturarak rahat bir yolculuk yapmalarını sağlayacak tedbirleri alarak taahhüt ettiği yere kadar götürüp getirmekle ve servis hizmeti sırasında taşıta başka herhangi bir yolcu almamakla,
b) Taşıt içi düzeni sağlamak, anaokulu ve ilköğretim statüsündeki okul öğrencilerinin inme ve binmeleri sırasında yardımcı olmak üzere rehber personel bulundurmakla,
c) Trafik denetleme şube veya bürolarından özel izin belgesi (EK-4) almakla,
ç) Taşımacıların yanında çalışanlar, hizmet akdine tabi olup, bunların sosyal güvenlik yönünden sigorta işlemlerinin yaptırılması zorunluluğuyla,
d) Her yıl 507 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca bu Kanuna tabi Odalarca belirlenen Okul Servis Araçları fiyat tarifelerinde belirlenen ücrete uymakla,
e) Yolcunun (Taşınan);
1) İkametgahının değişmesi,
2) Uzun tedaviyi gerektiren bir hastalık geçirmesi,
3) Okumaktan vazgeçmesi,
4) Herhangi bir sebepten dolayı okuma hakkını kaybetmesi, sebebiyle servisle taşınmaktan vazgeçmesi halinde geri kalan ayların ücretlerini iade etmekle, yükümlüdürler.
Şikayetlerin değerlendirilmesi
MADDE 6 - (1) Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu ve Karayolları Trafik Kanunundaki işletenin ve araç sahibinin sorumluluğuna ilişkin hükümler ile taşımacı ve taşınan arasında vuku bulabilecek anlaşmazlıkların giderilmesi amacıyla açılacak davalara ait hususlar saklı kalmak kaydıyla; bu madde hükümleri ile bu Yönetmelikteki diğer hükümlere uygun davranmadıkları anlaşılanlarla ilgili şikayetler trafik zabıtasınca değerlendirilir.
Okul servis araçlarının kiralanması
MADDE 7 - (1) Okul servis araçlarının kiralanması; her yıl okul-aile birliği yönetim kurulu başkanının başkanlığında, okul-aile birliği yönetim kurulunca belirlenecek bir temsilci, okul-aile birliği yönetim kurulunca çocuğu servisle taşınan veliler arasından tespit edilecek dört veli, okul koruma derneği yönetim kurulunca belirlenecek bir temsilci ile varsa okul eğitim vakfı yönetim kurulunca belirlenecek bir temsilcinin katılımlarıyla oluşturulacak komisyon tarafından yapılır.
(2) Gerçek ve tüzel kişiler, birlikte taşıma hizmeti yapabilirler. Ancak, adlarına tescilli taşıtların koltuk sayısı, taşınacak toplam öğrenci sayısının beşte birinden az olamaz. Bu husus kiralanma aşamasında Komisyon tarafından dikkate alınır.
(3) Öğrenci velileri istemeleri halinde, çocuklarını herhangi bir okul servis aracı işleteni ile anlaşarak da taşıtabilirler.
(4) Okul yönetimi ve yukarıda belirtilen komisyon, servis hizmetlerinin sağlıklı, düzenli ve disiplinli bir şekilde yürütülmesine yönelik olarak, aksaklığı tespit edilen hususları, hizmeti sürdüren taşımacının bağlı olduğu meslek odalarına en kısa zamanda bildirirler. Bu odalar kendi mevzuatlarınca disiplin işlemlerini yapar ve sonucu okul yönetimine bildirirler.
(5) Bu maddede belirtilen şartlara uymayanların özel izin belgesi, söz konusu belgeyi düzenleyen kurum tarafından iptal edilir.
Taşıma işlerinde çalışanlar
MADDE 8 - (1) Okul servis araçlarını kullanan şoförler ile rehber personel;
a) Sorumlu ve yetkili olduğu hizmetin niteliklerine sahip olmak,
b) Rehber personelin 22 yaşını doldurmuş ve en az lise mezunu olmak,
c) Türk Ceza Kanununun 103, 104, 109, 188, 190, 191, 227 ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 35 inci maddelerindeki suçlardan affa uğramış olsa bile hüküm giymemiş olmak,
ç) Şoförler; E Sınıfı Sürücü Belgesi için 3 yıllık, B Sınıfı Sürücü Belgesi için 5 yıllık sürücü belgesine sahip olmak,
d) Şoförler, asli kusurlu ve bilinçli taksirli olarak ölümlü trafik kazalarına karışmamış olmak, alkollü olarak araç kullanma ve hız kuralını ihlal nedeniyle sürücü belgeleri birden fazla geri alınmamış olmak,
e) Şoförler, “Yurtiçi Yolcu Taşımacılığı Sürücü Mesleki Yeterlilik Belgesi” ne sahip olmak, zorundadırlar.
(2) Bu maddede belirtilen şartlara uymayanların özel izin belgesi, söz konusu belgeyi düzenleyen kurum tarafından iptal edilir.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Sigorta Zorunluluğu, Sigorta Şirketlerinin Yükümlülüğü ve Sigortasız Taşıma Yapılamayacağı
Sigorta zorunluluğu
MADDE 9 - (1) Okul servis araçları, öğrenci taşıyan gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kuruluşları, taşıma hizmetinde kullanılan söz konusu araçlarına, Karayolları Trafik Kanununun öngördüğü Zorunlu Karayolu Mali Sorumluluk Sigortasını yaptırmak mecburiyetindedirler.
Sigorta şirketlerinin yükümlülüğü
MADDE 10 - (1) Türkiye'de kaza sigortası dalında çalışan ve ruhsatı bulunan her sigorta şirketi, okul servis araçlarına Zorunlu Karayolu Mali Sorumluluk Sigortası yapmak zorundadır.
Sigortasız taşıma yapılamayacağı
MADDE 11 - (1) Zorunlu Karayolu Mali Sorumluluk Sigortası bulunmayan servis araçları ile öğrenci taşımacılığı yapılamaz. Bu madde hükmüne aykırı olarak faaliyet gösteren araçlar hakkında 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 91 inci maddesi hükmü uygulanır.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Denetim, Geçici Hükümler,Yürürlük ve Yürütme
Denetim
MADDE 12 - (1) Bakanlık yapacağı denetimleri, kendi personelinin yanı sıra, valilikler, kolluk kuvvetleri (polis, zabıta, jandarma) ve yetkili kıldığı diğer kamu kurum ve kuruluşlarının personeli aracılığıyla yapar. Denetimle ilgili olarak bu kuruluşlar Bakanlıkla her zaman işbirliği içinde olmak ve Bakanlık talimatlarını yerine getirmek zorundadır. Çalışma şartları yönünden Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer ilgili kuruluşlar da mevzuatları çerçevesinde her türlü denetimi yaparlar.
Taşımalı eğitim hizmetine ilişkin istisnalar
GEÇİCİ MADDE 1 - (1) Bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (f) ve (i) bendleri, 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi, 6 ncı maddesi, 7 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları, 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendlerindeki hükümler taşımalı eğitimde kullanılan servis hizmetleri için 1/1/2010 tarihine kadar uygulanmaz.
(2) 1/1/2010 tarihine kadar taşımalı eğitimde kullanılan servis hizmetlerine münhasır ve bu geçici maddede yer alan hususlarla sınırlı olmak üzere, Milli Eğitim Bakanlığının düzenlemeleri esas alınır.
Yürürlük
MADDE 13 - (1) Bu Yönetmeliğin 4 üncü maddesinin (f) bendi ile 8 inci maddesinin (e) bendi yönetmeliğin yayımı tarihinden 1 yıl sonra, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
MADDE 14 - (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Ulaştırma Bakanı yürütür.